31 Temmuz 2011 Pazar

Dalga, Dalga, Dalga Gecmek


Futbolda şike soruşturması kapsamında gözaltına alınan İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu futbolcu Can Arat, Fenerbahçe İdari Menajeri Hasan Çetinkaya, Gençlerbirliği eski Genel Müdürü, eski hakem Zafer Önder İpek ile tutuklu bulunan kaleci Korcan Çelikay’ın ağabeyi futbolcu İlhan Çelikay dün serbest bırakıldı.


Dünkü operasyonun haberi gazetelere bu sekilde yansidi. Yani 3 dalgada gözaltina alinan herkes serbest birakildi.

Simdi herkes dört gözle 4. dalgayi bekliyor.

Savci bey herkesle dalga dalga dalga geciyor.

Operasyonun basladigi ilk günlerde bütün yayin organlarina sunulan haberlerde Savcinin elinde cok güclü delilleri oldugu bu delillere göre 19 macta sike yapildiginin kanitlandigi ifade edilmisti.

Öyleyse neden hala dalga dalga gözaltilar devam ediyor. Insanlarin ifadeleri aliniyor ve daha sonra serbest biraklilyor.

Bu kadar güclü delilleriniz varken hala neyi arastiriyorsunuz. Madem ki 19 macta sike yapildigini kanitladiniz öyleyse neden bu maclarda sikeye karisanlari tutuklayip hapse atmiyorsunuz da her hafta birilerini gözaltina alip sorguladiktan sonra serbest birakiyorsunuz.

Elinizdeki güclü delillere ragmen neden hala iddianameyi hazirlamiyorsunuz da Erman Toroglu gibi sike ve tesvigin en yogun dönemlerinde Futbolculuk ve hakemlik yapmis nasil spor yazari oldugu bilinmeyen eski bir kabzimaldan medet umuyorsunuz.

Saniklardan ve Avukatlarindan gizlediginiz belgeleri neden TFF ye gönderip onlarin bir karar almasini bekliyorsunuz. kendinizin bile inanmadigi bu belgelere TFF nin inanmasini mi bekliyorsunuz. Medyaya sizdirdiginiz düzmece ses kayitlari ile TFF yi baski altina alip küme düsürme karari icin yönlendirerek kendinizi hakli cikarmaya mi calisiyorsunuz.

Bu sorular uzar gider. Buna benzer yüzlerce soru kurgulayabilirim. Ama asil sorum su ;

Siz ne yapmaya calisiyorsunuz. Bu dalga dalga gözaltilarla bizimle dalga mi geciyorsunuz?




21 Temmuz 2011 Perşembe

Baskan´dan Veda Mektubu


Iste Baskanimizin Metrisden yazdigi duygu dolu mektup. Mektubun sonuc bölümünden de anlasilacagi üzere bu bir "Veda Mektubu". Yani birilerinin istedigi oldu amac belliydi amaclarina ulastilar. Artik bundan sonra Fenerbahceyi de küme düsürmezler. Zaten bunun ilk belirtisini bugünkü Fanatik de görebilirsiniz.


Iste O Mektup ;

Ben Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı. 1952 yılında Diyarbakır Ergani’de doğdum. Bu ülkenin insanıyım. İnşaat mühendisiyim. Bugüne dek kendi ülkem ve milletim için çalıştım ve gözlerimi de vatanımda yumacağım.
Spor sevdalısı, ama daha da fazla Fenerbahçe sevdalısıyım. Betondan da, futboldan da anlamam ondandır. Ama voleyboldan da anlarım, yelkenden de anlarım, basketboldan da anlarım, masa tenisinden de anlarım, yüzmeden de anlarım, kürekten de anlarım, atletizmden de bokstan da anlarım.

2000’e yakın sporcu evladım vardır benim. Hepsi birbirinden değerlidir, çünkü onlar Fenerbahçe forması giyerler. Onlar Fenerbahçe formasını çıkarır milli formayı giyer; ülkemin insanlarının yurtdışında göğsünü kabartır, gözlerini yaşartır mutluluk gözyaşı döktürürler.

Ben evlatlarımın hepsini ismen tanırım, nereden geldiklerini, nasıl sporcular olduklarını bilirim. Ben hepsinin akıttıkları helal terin, kazandıkları her başarının kefiliyim, hamisiyim. Çünkü ben Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Başkanıyım. 1990’dan bu yana kulübüme hizmet ettim. 1998’de "bir oy" farkla seçimi kazanıp başkan oldum. Herkesten de "bir farkım" oldu hep, çünkü ben Fenerbahçe’yi herkesten çok, canımdan, hayatımdan, kendimden çok sevdim.

Fenerbahçe’ye hayatımı adadım. Eşimi, çocuklarımı, işimi bıraktım gece demeden gündüz demeden Fenerbahçe’nin yolunda yürüdüm. Bu yolda hep doğru bildiklerimi yaptım. Kimsenin karşısında eğilmedim, bükülmedim. Çok eğilenler, çok sürünerek, yanımdan geçip gitmeye çalışanlar oldu ama zamanla hepsi ya ezildiler ya yok olup gittiler.

Sevenim de çok oldu sevmeyenim de. Beni kendilerine benzetemeyenler beni eğip bükemeyenler nefret etti benden. Kimsenin adamı olmadım, sadece Fenerbahçe’nin Başkanı, Fenerbahçe’nin adamı oldum. Asırlık bir çınara liderlik ettiğimi, Ulu Önder Atatürk’ün kulübüne başkanlık yaptığımı hiç aklımdan çıkarmadım. Onun gösterdiği yolda sporu sevdim, öğrettim, uyguladım. Hiç yanlış yola sapmadım, sapmak isteyene beni yanlış yola çekmek isteyene de hiç müsade etmedim.

Çalıştım, hep çalıştım. Amatör sporların Türkiye’nin geleceği gençler için ne kadar önemli olduğunu gördüm. Bu alanda liderlik ettim amatör şubelere devletten daha fazla yatırım yaptım. Popülizm yapıp tüm kaynakları futbola ayırmadım. Ülkemi, ülkemin uluslararası müsabakalarda, boksta, yelkende, atletizmde dalgalanacak şanlı bayrağını düşündüm.

Tesisler yaptım. Yeni sporcular yetişsin, "Bu ülkeden sporcu çıkmaz" diyenler Türk gencinin başarısını görsünler diye. Genç çocuklar önce Fenerbahçeli olsunlar, sonra ülkelerine milletlerine faydalı fertler olsunlar diye her yanda tesisler yaptım. Gençleri hep heveslendirdim, cesaretlendirdim. Minik takımdaki sporcularımın bile isimlerini öğrendim, antrenmanlarına gittim onlara moral verdim. Fenerbahçelilik nedir, nasıl Fenerbahçeli olunur, o çubuklu forma nasıl kutsaldır, öğrensinler diye mücadele ettim.

Çok mücadele ettim; sağlığımı verdim. Sağlığımdan ödün verdim ama Fenerbahçe sevdamdan ödün vermedim. Ameliyat masasından kalkıp takımımın başında deplasmana gittim. Beni gören taraftar stadyumları salonları doldurdu. Önce, onlar da bana kızdılar. Tribünde küfür ettirmedim, kavgaya, kargaşaya izin vermedim. Ama sonra onlar da anladılar her şeyin daha büyük bir Fenerbahçe yaratmak için olduğunu. Büyük Fenerbahçe taraftarı benim yaptıklarımı görüyor, biliyor. Onların bilmesi, onların görmesi kafi. Onların sevgisi bundan sonra bana yeter.

Beni eğip bükemeyenler, beni kendilerine benzetemeyenler meyve veren ağacı taşlayanlar baktılar ki taşladıkça ağaç inadına daha da büyüyor yakmaya karar verdiler ağacı. Kurguladıkları bir senaryo ile bugün beni hayatımın en büyük sevdası Fenerbahçe’den kopardılar. Yaktılar ağacı, yanan ağacın yerine yenisinin dikilemeyeceğini bilmeyenler. Ama ben de tükendim. Bu süreç beni çok yordu. Ruhum, bedenim iflas etti, artık daha fazla taşı da ateşi de taşıyamaz hale geldim. Bu süreci atlattığımda hayatımın geri kalan bölümünde Fenerbahçe artık sadece yüreğimde bir sevda olarak kalacak. Şimdi sadece bu yaşamakta olduğumuz süreçte yine kulübüme hizmet etmeye devam edeceğim. Bu geçiş sürecinin ardından da artık gururla taşıdığım ve namusumla, onurumla yerine getirmek adına gecemi gündüzüme kattığım şerefli görevim son bulacak. Ama içimdeki Fenerbahçe sevdası asla bitmeyecek.

Fenerbahçe sevdam cehennem donana kadar sürecek. Dar ağacında olsam da son sözüm hep Fenerbahçe olacak…


Tüm bu duygu ve düşüncelerin içerisindeyken, 14 vatan evladının hain saldırılar sonucu şehit olduğunu öğrenmem sıkıntımı ve üzüntümü daha da artırdı. Kaybettiğimiz, Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve ulusumuza da en derin duygularımla başsağlığı dileklerimi iletmek isterim.


Saygılarımla,

Aziz Yıldırım

4 Temmuz 2011 Pazartesi